NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
عُمَرَ حَدَّثَنِي
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
يَزِيدَ ح و
حَدَّثَنَا
جَعْفَرُ
بْنُ
مُسَافِرٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
يَحْيَى الْمَعْنَى
حَدَّثَنِي
سَعِيدُ بْنُ
أَبِي أَيُّوبَ
وَزَادَ
جَعْفَرٌ
وَاللَّيْثُ
حَدَّثَنِي
يَزِيدُ بْنُ
أَبِي
حَبِيبٍ
أَنَّ كُلَيْبَ
بْنَ ذُهْلٍ
الْحَضْرَمِيَّ
أَخْبَرَهُ
عَنْ
عُبَيْدٍ
قَالَ
جَعْفَرٌ
ابْنُ جَبْرٍ
قَالَ كُنْتُ
مَعَ أَبِي
بَصْرَةَ
الْغِفَارِيِّ
صَاحِبِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي
سَفِينَةٍ
مِنْ
الْفُسْطَاطِ
فِي
رَمَضَانَ
فَرُفِعَ
ثُمَّ قُرِّبَ
غَدَاهُ
قَالَ
جَعْفَرٌ فِي
حَدِيثِهِ فَلَمْ
يُجَاوِزْ
الْبُيُوتَ
حَتَّى دَعَا
بِالسُّفْرَةِ
قَالَ
اقْتَرِبْ
قُلْتُ
أَلَسْتَ
تَرَى الْبُيُوتَ
قَالَ أَبُو
بَصْرَةَ
أَتَرْغَبُ
عَنْ سُنَّةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
جَعْفَرٌ فِي
حَدِيثِهِ
فَأَكَلَ
Ca'fer b. Cebr'den;
demiştir ki;
Rasûlullah (s.a.v.)'in
sahâbisi Ebû Basra el-Ğıfâri ile bir gemide beraberdik. Ramazanda Füstad'dan (hareket ettik). Gemi
demir aldı (az) sonra Ebu Basra'nın sabah yemeği getirildi.
(Râvi) Cafer, hadisinde,
devamla şöyle dedi. Ebu Basra daha evleri geçmeden sofrayı istedi ve;
Yaklaş dedi.
Sen evleri görmüyor
musun? dedim. Ebu Basra ise;
Rasûlullafr'ın
sünnetinden yüz mü çeviriyorsun? karşılığını verdi ve yedi, der.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, VI,
398.
Ravi Cafer, hadisi
sahabiden nakleden Cafer b. Cebr değil, Ebû Davud'un şeyhlerinden olan Cafer
b. Müsâfırdir. Ebû Dâvud hadisi Ubeydullah b. Ömer' ve Cafer : b. Müsâfir adlarındaki iki ayrı üstaddan
almıştır. Bu bölümler Ubeydullah'ın rivayetinde olmadığı halde, Cafer'in
rivayetinde bulunan kısımlardır.
Hadisin Ahmed b.
Hanbel'in Müsned*indeki rivâyetinde, buradaki "Ebu Basra el-Gıfârî ile
beraberdik" sözünün yerindeki ifâde şöyledir: "Ebu Basra ile birlikte
ramazanda Füstad'-dan îskenderiyye'ye (giden) bir gemiye bindik" bu
rivayetten, gidilen yerin tskenderiyye olduğu anlaşılıyor. Geminin kalktığı
yerin ise Füstad olduğu bütün rivayetlerde açıktır.
Füstat: Aslında şehir
manasındadır. Özel manası ise, Kahire ile eski Mısır arasındaki bir şehrin adıdır.
Hz. Ömer devrinde müslümanların Mısır'da ilk fethettiği şehir burasıdır.
Burayı 639 senesinde Amr b. el-Âs fethetmiştir.
Hadis-i şeriften, gemi
demir alır almaz daha evleri geçmeden, Ebû Basra el-Ğıfarî'nin yemeğin isteyip
yediği anlaşılıyor. Onun Füstad'da, mukim mi yoksa müsâfir mi olduğuna dair
bir açıklık yoksa da Ca'fer b. Cebr'in "evleri görmüyor musun?"
sorusundan .geceden niyetli olduğu ortaya çıkıyor.
Hadisin zahiri,
yolculuğa çıkan kişinin çıktığı şehrin evlerini geçmese bile orucunu açabileceğini
göstermektedir. Hasan el-Basrî ve Atâ bu görüştedir. Hatta Hasen el-Basri'ye
göre yolculuğa çıkacak kişi daha evinde iken yiyebilir. Tirmizî'nin Muhammed b.
Ka'b'dan rivayet ettiği bir haberden Enes b. Mâlik'in de bu görüşte olduğunu
anlıyoruz.
Ulemanın cumhuruna göre
ise, şehrin evleri geçilmeden oruç bozulmaz. Bu hadis, Ebû Basra el-Ğıfarî
orucunu açtığı zaman geminin, evleri geçmemiş olduğunda kesin nass değildir.
Çünkü onun iftarının gözden kaybolmamış biie olsa, evler geçildikten sonra
olması muhtemeldir. Hattâ bu anlayış Ahmed b. Hanbel'in bir rivayetinde açıkça
görülmektedir. Bu rivayette "Evlerimiz henüz bizden gaib olmadı"
denilmektedir. Buna göre Ebû Dâvud'daki "Daha evleri geçmeden sofrayı
istedi" ifâdesi evlere olan yakınlıklarından kinayedir.
Yine bu hadis, geceden
oruca niyetlenip sonra yola çıkan bir müsfair için gündüzün orucu bozmasının
caiz olduğunu gösterir. Cumhurun görüşü de bu merkezdedir. Hanefilere göre
ise, geceden niyetlendikten sonra yolculuk sebebiyle oruç bozuimaz. Ancak
bozulursa keffâret değil, sâdece kaza gerekir.
Bezlü'l-Mechûd sahibi
bu hadisle ilgili olarak şu mütalaada bulunur:
"Bu hadis
Hanefüerin görüşüne zıt düşmektedir. Ebu Basra, Fustad'da mukim de olsa,
müsafir de olsa durum budur. Bu ihtilafa şu şekillerde cevap verilebilir:
a. Ebu Basra'nın
görüşüne göre, bir kişi ister yolculukta olsun ister mukim, geceden oruca niyet
ettiğinde gündüz yola çıkarsa, orucunu açması caizdir. Onun, bu uygulamanın
Rasûlullah'ın sünneti olduğu yolundaki istidlali, kendi içtihadı olmalıdır.
Zira bu konuda Hz. Peygamber'den gelen bir nass mevcut değildir.
b. Ebû Basra'nın
Füstad'ta mukim olup geceleyin yola çıkmış olması mümkündür. Bu durumda geceden
niyet etmemiş gemiye binip yola çıkınca da müsâfir olmuş olur.
c. Ebû Basra, Füstat'da
müsafir olup, geceden oruca niyet etmemiş olabilir. Bu caizdir.
Mukîm olduğu halde
geceden oruca niyet edip gündüz yolculuğa çıkan kişi, Ahmed b. Hanbel, Şa'bî
ve îshâk'm dışındaki ulemaya göre orucunu bozamaz, o günkü orucunu tamamlaması
gerekir.
Hattâbî, Ahmed b.
Hanbel ve onun görüşünde olanlar için şöyle der: "Bunlar yolculuğu, oruçlu
olarak sabahlayıp sonra o gün hastalanana benzettiler. Çünkü hastanın orucunu
açmaya hakkı vardır. Hem müsafir, hem de hastaya orucunu açma ruhsatı olduğu
için hastalıkta olduğu gibi yolculukta da orucun açılabileceğini söylerler.
Ben derim ki yolculuk hastalığa benzemez. Çünkü yolculuk kişinin kendi
fiilidir. Hastalık ise, kendi ihtiyarı olmadan meydana gelen bir haldir. Onun
için hastalık konusunda mazurdur. Ama yolculukta mazur değildir."